Pes etmek mi, inançla yoluna devam etmek mi?

16 Eylül 2014

Dünyada en çok hayranlık duyduğum iki kişi, hayatımda beni en çok etkileyen kitap hakkında bir röportaj için bir araya geldiğinde olağanüstü bir röportaj izleyeceğimden emindim.

Yaklaşık 20 yıl önce ilk defa okuduğumda adeta büyülendiğim ve hayatım boyunca yoluma ışık tutmuş olan Simyacı’nın 25. Yıldönümü nedeni ile Oprah Winfrey’nın Paulo Coelho ile yaptığı röportajı mutlaka izlemenizi öneririm.

Benim bu yazıma ilham olan ise ilk defa bu röportajda öğrendiğim Simyacı’nın yayınlanma ve başarı öyküsü.

Paulo Coleho’nun sadece iki haftada yazdığı ikinci kitabı Simyacı bir yayın evi tarafından basıldıktan sonra kitapçılara dağıtılıyor ve altı ayda sadece iki adet kitap satışı gerçekleşiyor, ikinci kitabı da ilk alan kişi altı ay sonra tekrar alıyor. Bunu dinlediğim zaman gerçek olamayacağını düşünecek kadar şaşırdım. Dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı, yaklaşık 65 milyon satılan, 300 haftanın üzerinde New York Times Bestseller listesinde kalan bir kitap nasıl olurda ilk yayınlandığında satmaz? Evet, bu sorunun cevabı benim için hala gizemini koruyor, birçok sebebi olabilir ama önemli olan yazarın kitabına olan inancını kaybetmemesi ve pes etmemesi. 

Bu başarısızlıktan sonra yayınevi kitap anlaşmasını iptal ederek hakları iade ediyor ve Paulo Coelho kitabında yazdığı  "Bir şeyi gerçekten istersen bütün evren bunu gerçekleştirmek için seferber olur “ cümlesini düşünerek bunun kendisi için de gerçek olması gerektiğine inanıyor. Başka bir yayın evinin kapısını çalarak “bu kitap basıldı ve başarısız oldu ama sizin bunu tekrar basmanızı istiyorum” dediğinde ise mucizevi bir şekilde hemen “evet” cevabını alıyor. Üç yıl sonra yayınevi sahibine neden evet dedin diye sorduğunda ise aldığı cevap “bilmiyorum” olur.

Evet, biz pes etmediğimizde evren de etmiyor ve kapılar ve yol sonuna kadar açılıyor.  Paulo Coelho’nun hayatının o “inanç sınavında” küstüğünü, inancını kaybettiğini ve hatta bir daha yazmadığını düşünün… Simyacı henüz ikinci kitabı ve sonrasında 31 kitap daha yayınlayacak…. Ne büyük bir kayıp olurdu, hatta kendisinden çok dünya için…. 150 milyonun üzerinde satmış kitaplarının satırlarında dokunduğu kalpler için…. İşte biz pes ettiğimizde bizden çok aslında dünya kaybediyor çünkü buraya sunmaya paylaşmaya geldiğimiz potansiyelimiz sadece bize özgü. O kitapları ancak Paulo Coelho yazabilirdi, bizim de sadece bize özel eşsiz potansiyelimizi ancak bizim gerçekleştirebileceğimiz gibi.

Kendi gerçeğini yaşamak, Simyacının deyimi ile kaderini gerçekleştirmek için birçok zorluktan sınavdan geçmemiz gerekiyor, çünkü aslında kaderimiz “bizi yolculuğun dönüştürdüğü kişi” haline gelebilmek. 

Başarı ile başarısızlık, kendini gerçekleştirme ile vazgeçme arasındaki ince çizgi işte tam da burada gizli. Her ne oluyorsa olsun, başkaları sana hayır diyor olsalar bile sen kalbinin sesine güvenerek, İNANÇLA yoluna devam edebiliyormusun? 

Hayaline ulaşmak için aşman ve yüzleşmen gereken birçok zorluk başarısızlık olacağını olağan kabul etmek öğretilmedi bizlere, dolayısı ile hemen pes edebiliyoruz ama unutmamak gerekiyor ki bu sürecin doğal, hatta ve hatta olması gereken bir parçası. 

Yaptığım koçluk çalışmalarında da insanlar en çok burada kat ettikleri yolu görmezden gelerek pes etme eğilimine giriyorlar ama bu süreci bir dönüşüm fırsatı olarak gören, sürecin yarattığı acıya dayanarak aşabilen ise mutlak zafere ilerliyor. 

Tanrılar Okulunda şöyle der “Her şey, bir insanın yaşamından bir toplumunkine, en basit olandan en komplekse dek gelişme yolundaki her organizma, “görünüşte” zıt bir kuvvetle karşılanır; güç ve kapasite bakımından projesinin boyutuna eşdeğer kuvvette bir hasım.” 

Toplumun sana uygun gördüğü rolleri giyemiyorsan üzerine üzülme, bil ki seni bekleyen çok daha büyük bir kader var, kalbin onu bildiği için seni dürtüyor veya tam tabiri ile "canı sıkılıyor". 

Yine Paulo Coelho ‘nun hikâyesine bakacak olursak o günün toplumsal beklentilerine uymadığı için gençliğinde ailesi onu üç kere akıl hastanesine yatırıyor. Bazen kendimiz olabilmek için bile bizi en çok seven insanlarla en yakınlarımızla bile, hatta belki de en çok onlarla mücadele vermemiz gerekebiliyor. 

Paulo Coelho, daha henüz hiçbir kitap yazmadığı o gençlik yıllarında günlüğüne bir gün şöyle yazıyor  “Büyük idealimi gerçekleştirmek her gün daha da zor hale geliyor, ünlü ve saygıdeğer olmak, yüzyılın kitabını yazan adam olmak, milenyumun düşüncesini ve insanlık tarihini”.  Oprah ona soruyor nereden biliyordun bir gün bunu başaracağını cevap olarak ise Coelho “bilmiyordum” der. Cevap şu ki aslında ruhu biliyordu, içinde yapabileceklerinin potansiyelini taşıdığı için kalbi ona söylüyordu ve aynı şekilde hepimiz biliyoruz, o en çok yapmak istediğimiz ama en imkânsız ve hatta delice gözükecek kadar büyük olan hayalimiz en yüce potansiyelimiz… 

Gerçekten ne istediğini bilmek, aslında hep bildiğin gerçeği keşfetmek bile bazen yıllarca sürebilecek bir yolculuk. 

Peki, gerçekten nasıl bulacağım ve anlayacağım diye merak ediyorsan şunlara dikkat et; 

Eğer kalbinin heyecanla atmasını sağlıyorsa, yaparken içinin neşe ile dolduğunu hissediyorsan, başka insanlara da mutluluk veriyorsa, hayatın bir anlamı olduğunu duyumsuyorsan, kendini çalışıyor gibi değil de eğleniyormuş gibi hissediyorsan işte yapman gereken şeyi bulmuşsun demektir? 

Peki ya bulduysan bunu gerçekleştirmek için elinden gelenin % 100’unu yapmaya hazır mısın? 

Çünkü yaşadığın her şey bir günü bunu ortaya koyabilen için seni hazırlıyor.

Ve dünya ancak senin ortaya koyabileceğin eşsiz eserini bekliyor….. 

Röportajın tamamını izlemek için; http://www.oprah.com/own-super-soul-sunday/Full-Episode-Oprah-and-Paulo-Coelho-Part-1-Video